YUNANİSTAN: Devletin “kurumsal faşizmi” güçleniyor…

Yunanistan’daki mülteci kamplarında çalışan gönüllü ve görevlilerin bu kamplar ile ilgili bilgileri sosyal medya/medya üzerinden kamuya aktarmasını yasaklayan kanun giderek bir İNSANHAKLARI İHLALİ SANSÜRÜNE dönüştü… Avrupa Birliği, MÜLTECİ KAMPLARINI BİRER TOPLAMA KAMPINA DÖNÜŞTÜREN kanun hakkında sessiz…
Bir Avrupa Birliği üyesi olan Yunanistan’da, ülke topraklarına girmiş Müslüman mültecilere dönük insanhakları ihlallerinin duyurulmasına dönük sansür kanunu, Avrupa’nın gündeminden kaçırılan ve bu ülkede faşizmin “kurumsallaşmasının” yolunu açan bir kimlik kazandı.
Yunanistan parlamentosu tarafından30 Kasım 2020’de kabul edilen kanun, bu ülkede çalışan yardım gönüllüleri ve ücretli mülteci kampı çalışanlarının mülteci kamplarında yaşanılan ihlalleri ve insanlıkdışı yaşam koşullarını kaydetmesini, bunları sosyal medya veya medya kuruluşları aracılığıyla duyurulmasını yasakladı.
Temmuz 2020’de Yunanistan’da görev yapan tüm STK’ların çalışanlarının içişleri bakanlığına kaydının yapılmasını öngören kararname ile zaten, Yeni Demokrasi Partisi hükümetinin mültecilere dönük yeni bir düzenleme yapacağı belli olmuştu.

Uygulama, elektriksiz, suyu olmayan, en asli hijyen şartlarından uzak, gıda güvenliği ortadan kaldırılmış kamplarla ilgili herhangi bir kamuoyu duyurusunu suç olarak kabul ediyor ve bunu yapanların bir daha o kamplara girmesine ve gönüllü olarak mültecilere yardım amaçlı faaliyet göstermesine izin verilmiyor…
Yunanistan hükümeti aynı zamanda, Lesbos adasındaki kamp yangınında olduğu gibi, basın karti sahibi gazetecilerin de kamplara değil girmesine yaklaşmasına bile izin vermiyor. Lesbos adasındaki yangın sırasında ve devamında bölgeye girmeye çalışan basın mensuplarına Yunan güvenlik güçleri çok sert müdahalede bulunmuş, bu uygulama meslek kuruluşları tarafından kınanmıştı.
Kanunun, Yunanlı yetkililerin söz konusu mülteci kamplarında insanhakları ihlallerini “yıkıcı dedikodu” kapsamında kabul etmesi de dikkat çekti.
Üç yıldır çeşitli mülteci kamplarında insanlara yardım etmeye çalışan gönüllülerden biri olan Eva İlyadi, uluslararası medyaya bu konuda yaptığı açıklamada, “Yunanlı yetkililerin bu önlemleri, mültecilerin kişilik haklarını koruma amaçlı olarak ilan etmesi bu yüzyılın en komik ifadesidir” sözleriyle yorumladı.
İlyadi’nin “Bu kanunla Yunanistan hükümeti tüm gönüllü ve kamp çalışanlarını susturdu. Oysa, o kamplarda neler olup bittiğini dünyaya duyuracak olan bizlerdik, kamp müdürleri değil” yorumu da dikkat çekti.

Açık Toplum olarak görev yapan Manos Moskolopulos’un yorumu Yunanistan’ın girmiş olduğu faşizm rotasını göstermesi bakımından önemli: Hükümetteki Yeni Demokrasi Partisi halktan, mülteci sorununu çözeceği vaadiyle oy aldı. Oysa, Yunanistan’ın bulunduğu coğrafyada bu imkansız, o zaman sözün tutulması için bir tek yol kalıyor, o da insanları bu ülkenin topraklarına girdiklerine pişman edecek insanlık dışı uygulamaları yürürlüğe koymak ve bunun caydırıcı kimlik taşımasını sağlamak…”
Yunanistan hükümetinin bu politikası doğrultusunda Lesbos adasındaki kamp yangınından o bölgede çalışan STK’ları sorumlu tutması da dikkat çekici…
MÜLTECİ KAMPLARI TOPLAMA KAMPINA DÖNÜŞÜR…
Moskolopulos’un, mülteciler politikasını aşırı sağcı-faşist Altın Şafak düzeyinde yapılandıran Yeni Demokrasi Partisi’nin bu politikasından yola çıkarak yaptığı bir uyarı, Yunanistan’ın geleceği açısından önemli: Bir demokraside sivil toplumun hırpalanmasına, hatta bu örnekte olduğu gibi sansürlenip durdurulmasına izin verdiğiniz anda bu gelişmenin nerede sonlanacağını kontrol edemezsiniz. Macaristan’daki Viktor Orban yönetiminin her geçen gün biraz daha otokratik bir yapıya kavuşmasında Macar halkının mültecilerden yola çıkarak sivil özgürlüklerin kısıtlanması arayışlarına net bir karşı duruş sergilememesi yatmaktadır. Aynı durum Yunanistan için de geçerlidir, burada sivil toplum yok edilirse, yakında MÜLTECİ KAMPLARI BİRER TOPLAMA KAMPINA DÖNÜŞÜR VE BUNDAN YUNAN VATANDAŞLARI DA NASİBİNİ ALMAYA BAŞLAR…