RAPOR: “Çin soykırım yapıyor”

Bugüne kadar benzeri görülmemiş titizlikte hazırlanan rapor, Çin’in Uygur Türkleri’ne dönük politikasının BM Soykırım Sözleşmesi’nin tamamını ihlal eder düzeyde olduğunu karara bağladı.
Çin Halk Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi’ni imzalamış bir devlet ve bugüne kadar yapılmamış titizlikte gerçekleştirilmiş uluslararası bir çalışma sonucunda hazırlanan rapor, bu ülkenin imzacısı olduğu sözleşmenin tüm maddelerini ayaklar altın aldığını karara bağladı.
Aralarında, avukat Rayhan E.Asat’ın da bulunduğu 50’den fazla uluslararası düzeyde tanınmış uzman Çin’in 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Konvansiyonu’nu çiğnemekte olduğunu karara bağladı. Avukat Asat’ın kızkardeşi bir dönem Çin’e ait toplama kamplarından birinde yaşamak zorunda kalmıştı.

Washington merkezli Newlines Institute for Strategy and Policy isimli düşünce kuruluşu adına yayınlanan rapor 55 sayfadan oluşuyor. Uzmanlar Çin’deki kamplardan kurtulmuş Uygurlar’ın yanında, bu azınlık yok etme amaçlı kampanyanın başlamasından sonra Çin’in ilgili kanunlarında yaşanılan değişiklikleri de incelediler.

Rapor, BM Sözleşmesi’nin “korunması gereken azınlık grubunun toptan veya kısmen yok edilmesini” tarif eden 2’nci maddesinin açıkça çiğnendiğini gösterdi.
DEVLET TARAFINDAN DÜZENLENEN ALIKONMALARIN İSPATLARI

Çin’de 2 milyondan fazla Uygur, 2014 yılından itibaren kurulmuş olarak yaklaşık 1.400 adet hukuk sisteminin kontrolünde olmayan özel tesiste dış dünya ile tüm ilişkisinin koptuğu bir ortamda yaşamaya zorlanıyor.
Raporda, “Her ne kadar Çin hükümeti bu tesislerin eğitim amaçlı kurulmuş olduklarını söyleseler de alınan uydu görüntülerinin analizi, resmi yazışmalar ve kamplardan kurtulanlardan alınan birinci el bilgiler, mahkemeye çıkarılmamış, haklarında herhangi bir adli karar bulunmayan insanların güvenlik gerekçesiyle bu tesislerde hapsedildiğini göstermektedir” denildi.
Rapor Çin Komünist Partisi Sekreteri, benzer uygulamaları işgal altındaki Tibet’te de gerçekleştirmiş Chen Quanguo’nin talimatları doğrultusunda söz konusu kamplardan kaçmanın önlendiğini ve ek olarak dört maddelik bir güvenlik uygulamasının da sürdürüldüğünü vurguladı.
TECAVÜZLER VE SORUNLU DOĞUM KONTROLÜ
Rapor, Çin devlet makamlarının Uygurlara karşı zorunlu doğum kontrol uygulamasını da devreye soktuğunu sergiledi. Raporda aynı zamanda toplama kamplarında Uygur kadınlara karşı şiddet ve tecavüzün de sürdüğü bu muameleler ile karşılaşmış kadınların da tanıklığı çerçevesinde belgelendi

Rapor Uygur kadınlara dönük şiddet ve tecavüzün toplama kamplarıyla sınırlı olmadığını , Uygur kadınların aynı zamanda kürtaj başta diğer tüm doğum kontrol uygulamalarına zorlandığını, bu arada, kimyasal bilemişinin ne olduğu tam olarak bilinmeyen ilaçlar ile Uygur kadınların kısırlaştırıldığını da kaydetti.
Bu uygulamalar sonucunda iki büyük nüfusa sahip Uygur toplumunda son üç yılda doğum oranlarının yüzde 84 oranında düştüğü, 2019’da evli olan Uygurlardan sadece yüzde 3’ünün çocuk sahibi olabildikleri de belirlendi.
KÜLTÜREL SOYKIRIM DA DEVAM EDİYOR
Rapor, bölgedeki Çin okul kitaplarından tüm Uygur kültürel ve tarihi ögelerinin kaldırıldığını da belgeledi.
Bu arada, söz konusu toplama kamplarında bir süre görev yaptıktan sonra ayrılan Çinliler’in Uygurlar ile yaptıkları özel görüşmelerde Çin Komünist Partisi’nin kendilerine verdiği emrin, “Uygur, Kazak veya bir başka Müslüman toplum, kim olursa olsun, tamamen ortadan kalkana kadar yapılacakların emri” doğrultusunda hareket ettiklerini kabul ettikleri de belirtildi.

Yarkent bölgesi parti sekreterinin 2017 yılında partili Çinliler’e yaptığı konuşmada, “lider” Şi’nin hazırladığı kampanya çerçevesinde tüm Müslümanlar’ın tamamen yok edilmesi gerektiğini söylediği de belge olarak raporda yer aldı.
Benzer şekilde Kaşgar’da dönemin güvenlik sorumlusunun “Bir tarlada ekinlerin arasına saklanmış zararlı böcekleri tek tek yakalayıp öldüremezsiniz, onları kimyasal ilaç kullanarak yok edersiniz, bu insanları yeniden eğtime almak ürün tarlasına ilaç sıkmak gibidir” şeklindeki sözlerinin de kayda alınmış olduğu görüldü.
Raporda, Çin’in Sincan bölgesinde yaşanılanların soykırım olduğu bir kez daha tarif edilerek insanlığın bu uygulamaya karşı net bir tavır alması gerektiği de vurgulandı.