Haber-Analiz

KAPİTALİZM ARKASINDA BÜYÜK BİR YIKIM BIRAKARAK ÖLDÜ, FARKINDA DEĞİLİZ…

KAPİTALİZM ARKASINDA BÜYÜK BİR YIKIM BIRAKARAK ÖLDÜ, FARKINDA DEĞİLİZ…
  • YayınlandıMart 13, 2022

Aslında, 2008 yılında ölmüş ama, öldüğünü fark edemeyen “ZOMBİ SİSTEM” içinde yaşıyoruz. 2022 yılına girerken küresel sistemde yaşanılan çalkantı, tüm ülkelerde sokaktaki insanın karşılaştığı zam rüzgarları ve devamındaki sosyal/siyasal huzursuzluklar, ancak sorunun merkezindeki sebep tam olarak teşhis edilerek çözülebilir.

İnsanlık, 2022 yılına büyük bir ekonomik çalkantı içinde girdi. Türk ekonomisinin 2021 yılının son dört ayında yaşadığı kriz, sonrasında alınan önlemler ama devamında yeniden risklere açık kırılgan bir yapı sergilemesi önemlidir.

Ekonomisi kırılgan, buna bağlı olarak iç siyasetinde ciddi çalkantı tehdidi yaşayan bir Türkiye’nin, bölgesel sorunlarda rahat edemeyeceği açık bir gerçektir.

Türk iç siyasetinde yaşanılan tartışmaların, ekonomideki sert dalgaların neredeyse, yalnız Türkiye’de yaşandığı izlenimi vermesi de vahimdir.

Dünyanın bütün ülkeleri, yeni yıla çok yüksek zamlarla girdi. Bunda, kuşkusuz, 2020-2021 hattında tüm ekonomileri derinden sarsan COVID19 salgını çerçevesinde alınan önlemler nedeniyle, enerji ve ana tarım ürünlerine sağlanan sübvansiyonların artık taşınamayacak hale gelmesi önemli rol oynuyor.

Avrupa ülkelerinde enerji fiyatlarına (Türkiye’de de benzer şekilde) yapılan yüksek zamlar, tedarik zincirlerinde yaşanılan kırılmalar, artan gübre fiyatları nedeniyle tarım alanında yaşanacak kıtlık, sorunların derinliğini göstermesi bakımından önemlidir.

Kazakistan’da LNG fiyatına yapılan yüksek zamdan sonra yaşanılan sokak gösterileri ve devamında hükümetin görevde alınıp olağanüstü hal ilan edilmesi tek bir örnek olarak değerlendirilemez.

İnsanlık 2022 yılında bu tür sokak gelişmelerinin çok yaygın olarak yaşanacağı, özellikle kış şartlarıyla birlikte ulusal devletler açısından vahim tehditlerin doğacağı bir sürece doğru ilerliyor.

Türkiye’nin ünlü devlet adamı, 9’ncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in (1924-2015) tarihe geçmiş sözü önemlidir: BOŞ TENCERENİN YIKAMAYACAĞI İKTİDAR YOKTUR…

  • “ZOMBİ KAPİTALİZMİN” AĞIR VE SANCILI GÜNLERİ…

Aslında, insanlığı bugün yöneten siyasi kadroların bir türlü kabul edemedikleri nokta, bildiğimiz anlamıyla kapitalizmin öldüğüdür. 2008 yılında Wall Street’teki hırsız çetesinin uygulamalarıyla tarihin en ağır krizini yaşayan sistem, 100 kadar Dolar milyarderinin kasasındaki paranın resmi istatistiklere göre yaklaşık 4.7 milyar fakir insanın cebindeki paraya eşit olduğu “vahşi küreselleşme” ile “zombileşerek” ayakta kalmaya çalışıyor.

Bloomberg Milyarderler Endeksi, 2022’ye girerken yayınladığı araştırmada dünyanın en zengin 10 insanının 2021’de toplam servetlerine 402 milyar Dolar daha eklendiğini duyurdu.

Milyarlarca insan, iş derdi yaşarken, sadece 10 kişinin hem de küresel kriz ortamında bu tür zenginleşmesi, ancak “ölü bir sistemin” sisteminde yaşanabilir.

Lafı uzatmak istemiyorum.

Gelişmeyi yıllardan bu yana takip eden, ülkesinin ekonomi kurmaylarını ısrarla uyaran bir dostunuz olarak STAR Gazetesi’nin 12.Mart.2020 tarihli nüshasında yer alan KAPİTALİZMİN UZUN VE SANCILI ÖLÜMÜ başlıklı yazımı aktarmak isterim. Buyrun…

  • BÜYÜK YIKIMLAR İLE KARŞILAŞMAYA HAZIR OLMAK…

“Kapitalizmin, sürdürülebilir sistem olmaktan çıktığı çok özel bir dönemde yaşıyoruz. Dünya nüfusunun yüzde 1’inin, toplam servetin yüzde 55’ine sahip olduğu, 60 “ultra-zengin” şahsiyetin toplam servetinin 3.7 milyar insanın cebindeki paraya eşit olduğu bir dünya sürdürülebilir değildir. Bunu en iyi, neo-liberal uygulamalarla dünya halklarını soyup soğana çevirenler biliyor. Emperyalizmin ana bayraktarı, Amerika Birleşik Devletleri’nde, 43 milyon insan, açlık sınırında, verilen gıda kuponları sayesinde yaşama tutunuyor. Bu insanların kağıt üstünde vergi mükellefleri gözüktüğü devlet, silaha tüm dünyanın toplamının iki katı para harcıyor!.. Kapitalizm, insan ilişkilerini geriye dönülmez şekilde zehirledi. Toplumlardaki adalet duygusunun yok olmasına neden oldu. İnsanlığın geleceğine dönük en küçük projesi bile yok. Aksine, doğayı sürekli tahrip ediyor, böyle devam etmesi halinde, iki kuşak sonra insanlığın büyük bir felaket yaşaması da kaçınılmaz görünüyor. Beka mücadelesi veren bir millet olarak oturup BEKA EKONOMİSİ’ni enine-boyuna konuşmamız gerekiyor, geç kalıyoruz, uyarıyorum.”(1)

Bu satırların yazılmasının üzerinden 10 ay geçti, şu anda yaşadığımız manzara ortadadır.

BEKA EKONOMİSİ’ni, küresel bağımlılık nedeniyle emperyalizmin duvarına dayayan, zengini daha zengin, fakiri ise ölümcül fakir kılan bu sistem üzerinden kurgular, “kapitalist kalkınma modelinde” ısrar edersek, uzun ve sancılı bir ölüm yaşayacağız.

Kapitalizm neden ölüyor, onu da anlatmışız.

Kapitalizmin yaşayabilmesi için birinci şart, yeni pazar genişlemeleri ve büyüme rakamlarının yüksek olmasıdır. 2008’den bu yana dünyada böyle bir zemin yok ve kapitalizmin arzu ettiği genişleme de ufukta gözükmüyor. Buna karşılık dünya nüfusunun yüzde 1’nin, toplam servetin yüzde 52’sine sahip olduğu insanlık tarihinin en eşitliksiz dönemi, fakir kitlelerin tüketim eğilimlerini düşürüyor, borçların da katlanmasına yol açıyor. “Zombi Kapitalizm” dediğimiz kavram da tam bu noktada kendini gösteriyor, ortalık yerde dönen bir para var ama, kazançlar yalnız ekranlarda kendini gösteriyor. Doğrudan yatırım yok, istihdam yok, üretim düşük, yalnız ekran spekülasyonlarından ve ranttan doğan kar ve derinleşen fakirlik var, bu sistem mi?”(2)

  • BİR VİRÜSLÜK CANI VARDI ZATEN…

KOVİD-19 çıktı diye kapitalizm krize girmedi, o, bir “zombi”ydi zaten, yürüyen ölü, bir virüs sonucunda bir kez daha mezara yakın bir noktada durdu, boş gözlerle etrafa bakıyor.

Dünya borsaları geçtiğimiz pazartesi günü 23 yılın rekor çöküşünü (yüzde 7.79’luk değer kaybı) yaşarken zombi kendini, Dow Jones’ta işlemleri 15 dakika süreyle askıya alarak kurtarabildi.

Arkasından gelen petrol savaşı bir tek gerçeği ortaya çıkardı: Anlı-şanlı üniversitelerin parlak beyin olarak takdim edilen akademisyenlerin üzerine toz kondurmadığı bu yapı, tekrar ifade ediyorum, yaşayan bir ölüdür. Öyle olmasa, robot teknolojileri ve yapay zeka çalışmaları sonucu ortaya çıkacak yeni sentezde, işsiz, mesleksiz kalacak “kalabalığı” ne yapacağını, onları nasıl ortadan kaldırabileceğini hesaplayacak kadar alçak olabilir mi?

· YUNANİSTAN SINIRI GELECEĞİN GÖRÜNTÜSÜDÜR…

Türkiye-Yunanistan sınırında yaşanılan göçmen krizi, aslında Geleceğe Dönüş filmi kıvamındadır, biz o sınırda geleceğe gittik, olacakları görüyoruz.

Avrupa Birliği’nin Müslüman göçmenlere karşı geliştirdiği acımasız politika, aslında, robot-yapa zeka zeminli sanayi 4.0 sonrasında ortaya çıkacak “işe yaramaz kalabalığa” karşı kapitalizmin ve dünyanın elit uluslarının izleyeceği politikanın provasıdır.

Yüzde 1’in her şeye hakim olduğu bir dünyada, sistem, tabii ki, işsiz-güçsüz ve “vergisini veren vatandaşa yük olan” bu insanları çöplük faresi olarak görüyor ve onların çocuklarıyla birlikte şu-veya –bu şekilde erken ölmelerinin yollarını açıyor.

Medya üzerinden pompalanan görüntüler ise, kendini şanslı sayan insanların zamanla, “ölürlerse ölsünler, bana ne” noktasına taşınmasının sosyo-psikolojik harekatından başka bir anlam ifade etmiyor. (Suriyeliler hemen gitsin kampanyasına gönül verenler, gelecekte tabii ki mezar kazacaklar ama, kimin, kendilerinin mi, bilemem.)

Bakın, CNN’in Saddam’lı Bağdat’tan ilk “savaş canlı yayını” yapmasının üzerinden tam 30 yıl geçti ve artık insanlık, dünyanın dört bir yanından akan savaş görüntüleri karşısında nasıl soğuk bir duvar gibi duyarsız hale geldi, merak etmeyin, yakın gelecekteki kuşaklar, fakirlik ve çaresizlik içinde ölümlerini bekleyen çocuklar ile ilgilenmeyeceklerdir.

  • BÜYÜK YIKIMLAR YÜZYILI…
  •  

Birden patlak veren ve özellikle Suudi Arabistan’dan gelen ataklarla petrolün varilinin 10 Dolara kadar gerilemesine rotalanan bu “petrol fiyatı savaşı”nın sonunda her şey kontrolden çıkıp, büyük bir nükleer hesaplaşmayla karşılaşabilir miyiz?

Bunu, Amerikan kaya gazı/petrolü şirketlerinin yüzde 50’sinin bir yıl içinde iflas etmesi, Rusya’nın ise, savunma harcamalarını sürdüremez hale gelmesiyle anlayacağız.

O ana kadar sinirleri sağlam olan kazanıyor gibi görünse de, insanlığın en az yarısını ortadan kaldırabilecek bir hesaplaşmanın olmayacağını da kimse söyleyemez…

Benim kuşağım, 20’nci yüzyılı, iki kutuplu dünyada “nükleer dehşet dengesinde” yaşadı. 1989’da Berlin Duvarı yıkıldığında hepimizin rahat bir nefes aldığını dün gibi hatırlıyorum.

Önümüzdeki yüzyıla umutla bakıyorduk, onun, bu ölçüde gaddar, adaletsiz ve her türlü yıkıma açık planlandığını bilemezdik…