Hamburgerin yeni rotası: Gurme arayışlar…

Amerikanlaşan bir Alman ürünüydü, Hamburg çiftliklerinden gelen çok özel bifteğin işlenmesiyle ortaya çıkmıştı. 20’nci yüzyıl onu “fast-food” zincirlerinin gözdesi haline getirdi, ama yine Almanya’da, bu kez Berlin’de yaşanılan gastro deneyimler, onu, gurme mutfakların rotasına doğru yönlendiriyor.
Emre Arif
Hamburgerin tipik bir Amerikan yemeği olduğunu düşünmekte haklıyız. 19’ncu yüzyılın sonu, 20’nci yüzyılın başlarında sanayi devriminin kazandığı hız nedeniyle günlük yaşamın da hızlanması, günümüzde tüm insanlığın ortak tadlarından biri olarak kabul ettiğimiz bu ürünün ortaya çıkmasına neden oldu. (McDonald’s dünya çapında her saniye 75 hamburger satıyor, bu saatte 270 bin, günde 6 milyon 480 bin hamburger demektir, merak ettiniz söyleyelim, yılda yaklaşık 2.5 milyar hamburger yiyoruz yalnız McDonald’s’tan diğerleri ve yerel üreticiler ile birlikte işin nereye vardığını düşünebilir misiniz?)
Amerikalıların bir köfteyi ekmeğin içine soslar ve domatesle sıkıştırmasından önce de insanlık benzer bir yemek deneyimi yaşıyordu.
Almanya’nın Hamburg kenti bu işin başlangıcıdır. 19’ncu yüzyılda Hamburg’taki çiftliklerden biftek, karabiber, tuz, sarımsak ve soğan ile birlikte köfte haline gelir ekmeğin arasına konulmadan tabakta servis edilirdi. Hamburg bifteğinin yüksek kalitesi nedeniyle bu tarihin ilk burgerleri bir gurme eseri olarak değerlendirilir ve yüksek fiyata satılırdı.
Bu dönemde Alman mülteciler New York ve Şikago’ya gelmeye başladılar, çoğu yaşamını kazanmak için lokantalar açtı ve Hamburg köftesi küçük bir değişiklikle Amerikan bifteği olarak adlandırılarak menüdeki yerini aldı, yine pahalıydı…
Yemeği ucuzlatan ve iki ekmeğin arasında servise yönlendiren gelişme, orijinal burgerin ayakta değil, bir masaya oturarak çatal-bıçakla yenmesinin özellikle işçi kesimine çok zaman kaybettirmesiydi, öğle servislerinde bugün tanıdığımız anlamıyla hamburger bir işini bilen lokantacının marifetiyle ortaya çıktı, ne yazık ki bu şahsın adını bilemiyoruz.
Hamburgerin Amerikanlaşarak bu ölçüde önem kazanması kuşkusuz Türk döneri, İtalyan pizzası, Japon Suşisi ve Çin’in kızarmış pirinci için de iyi oldu…
Ne diyelim? Hamburgerin vatanı Amerika ise anavatanı da Almanyadır…
Bu nedenle, artık, hamburger alanında tüm merkezlere meydan okuyan bir kentin sokaklarına yönelmekte yarar var: Berlin…
Almanya’nın başkenti, hamburgere kazandırdığı yeni lezzetler ile bu beslenme modelinin bir “fast-food” ötesinde gurme kimliği kazanabileceğini gösteriyor.

THE BIRD
Prenzlauer Berg, Mitte ve Kreuzberg’de görebileceğiniz bir et imparatorluğu The Bird! Amerikan steakhouse kavramının Berlin’deki en iyi temsilcilerinden biri olan mekânda servis edilen burgerlerin etleri de Amerika’dan geliyor ve “Prime Beef” olarak sınıflandırılan kaliteli etlerden kendilerinin hazırladıkları köfteleri kullanıyorlar. Yanında çatal ve bıçak servis edilerek sunulan, kalın köfteli burgeri için söylenebilecek şey şu olabilir; bir etoburun son yemeği olabilecek kadar özel!

LILY BURGER
Mönüsündeki 2 kiloluk köftesiyle belki de Avrupa’nın en büyük burgerini sunan (Monster King-Kong) Lily’nin normal insanlar için servis ettiği 200 gr.’lık FBI New York Burger’i hem kullandıkları etin kalitesi hem de gerçek cheddar peyniri gibi özenli malzemeleriyle Berlin Burger Turu için iyi bir durak olabilir.

SHISO BURGER
Kore esintili bir mönüyü alıp burgerciye döndürecek kadar akıllı yatırımcıları sayesinde Shiso Burger şu anda hem Almanya’da hem de Fransa’da bilinen bir burger dükkânı haline geldi. Türüne az rastlanır derecede iyiler! Mönülerindeki köfteyi ekstra ücretle Wagyu ile değiştirme seçeneği sizi mutlu edecek!